ÖZGÜRLÜK

avatar

img_0.9004037972320439.jpg

Daima iki türlü insan var: hür olanlar ve köle olanlar. Hür olanlar başında taçla, köle olanlar ayağında prangayla doğar. Hürriyet sadece başında taçla doğanlar için var. Ve tüm savaşlar daima tek cephede baştaki taç içindir. Daha doğrusu savaşlar bir avuç bahtiyarın, milyonlarca bedbahtın köleliği içindir. Köleler de hürriyet için tepinirler ama daima efendilerinden öğrendiklerini tekrar ederler. Zavallı Malcolm X hayatı kölelikle geçmiş. Köleliği mahkeme kararı ile almış. Köle kahramanın etrafında bütün bir ülkenin zenci köleleri yaşarmış. Ne demiş zavallı kahraman? Beyazların oynadığı oyunda biz de oynamak istemiştik ama bizi oyuna dahil etmemek için beyazlar bütün hilelere baş vururlardı. Biz de hileli oyunlarına inanırdık ve daima hürriyet denilen hakkın dışında kalırdık. Daha doğrusu Kızılderililer gibi olamadık. Kızılderili'nin hayatı arzu ettiği hürriyeti oldu. Kızılderililerin bütün günleri bir gün dahi olsa hürriyet içinde yaşamaktı. Biz ise; hayatımızı feda ettiklerimizle birleştirirken, belki yardım ve biraz da imtiyaz hakkı bulabileceğimizi sandık. Ama soykırıma endeksli zındık hürriyetimizi azaltırken, kendi hürriyetine yönelen ihtirasını artırıyordu. Biz de kaderimizi ve hürriyetimizi kendi ellerimizle teslim ediyorduk. Teslimiyetten sonra bağımsızlık hatıralarımız küllendi ve ümitlerimiz sustu. Ne kadar akıllı olsak da aklımız iz bırakmadan esaret günlerini birbirine eklemektedir. Zaten bizi daima köle olarak kullandıkları için yaşam hakkı bize tanımaktalar… Zekamız bu kadar dramatik sonu nasıl kabul ediyor? Efendinin kapısında oyalanırken, kapısında hür düşüncemiz köreldi... Yolumuzu çizemiyoruz ve aynı gedikte daima sabahlıyoruz. Kendi kendimizden yoksun özgürlüğü ararken, kendimiz olmayı bıraktık. Daha doğrusu biz bu dost sanılan efendiyi tanıdıktan sonra hem yetim kaldık hem de öksüz. Çünkü özgürlük yokken bizim efendi gülerken bile tehdit etmektedir. Her an tırmalamaya hazır yabani bir kaplan gibi. Kaplan kendi hürriyetini fethederken bizi kullanıyor ama buna rağmen beslediğimiz minnetin minnacık bir noktasını dahi göremiyoruz. Halbuki hakiki hüviyetimiz özgürlüğü olan bir terkibin eseri olabilirdi. Ama olmadı... Özgürlüğü kaybeden bizler onun kucağında daima büyümeyen bir çocuk olarak kalacağız. Ve o da daima bize baba olacak… Babamız kendi varlığını her gün iyileştirirken bizi de heykelleşmiş kölelere benzetmek için hep gayret harcıyor. Baba denilen zındığın kucağında hür olacağımıza hep esaretin kötü oyuncaklarıyla aldandık. Bizleri başı, kıçı belli olmayan demokrasi naraları arasında bırakırken, biz de köleliğimizi meslek edindik. Ama kendine hürriyeti meslek edinenlerin ayaklar altında kendimizi çiğnetiyor olmaktan da kurtaramadık.

img_0.8293144137058439.jpg
Kölelikten nasıl kurtulacağız? Aydın sol köleliğe karşı çıktığı için daha fazla okumaktadır. Okumuşlar birer entel ve daha olgun olmaktadır. Ve daha da insancıl kalabilmektedir. Kapitalistler gibi insanların ıstırabına zirveden bakıp kahkaha atan şımarık değiller. Zaten kapitalistler kendilerini kurtarırken, denize düşmüşleri şarkı söyleyerek seyreder. Çünkü acıma duyguları körelmiştir. Çıkarları uğruna eşini dostunu düşmana peşkeş çekmekten zerre kadar tereddüt etmez. Tereddüt etmeden bizim kapitalistler de yabancıya sundukları bizim memleket batacak bir gemiye dönüştü. Ne yazık ki batacak gemi sahilden gittikçe uzaklaşmakta ve kapitalistler de içinde bulunmaktadır. Ama kaderi batmaktan başka çaresi olmayan gemide bile memleketin kapitalistleri vatandaşını bir kaşık suda boğmaya ve elindekini kapmaya çalışmaktalar... Yanındaki arkadaşının karnına basıp eline geçmiş sömürme fırsatını hep değerlendirmek isterler. Hatta paraya sahip olmak uğruna vatandaşın ölüm anındaki son nefesinde bile sömürme avlarıyla tuzaklar kurarlar. Gözlerini öyle bir hırs bürümüş ki kendisinin de batacağından haberi bile yok. Bunlar gözü dönmüşçesine bütün servetler bizim olsun derken ilkel canavarlara dönüşmektedir. Zaten bütün kavgalar, onların mal mülk edinme hırsından doğmaktadır. Ülkemde sömürülen halk manzaraları; kötü çekilmiş resimler gibidir. Hayallerimdeki şekillere benzemediği gibi hiçbiri gerçekleri yansıtmamaktadır. Açıkçası bu memleket ve bu insanlar, yaşatılan sosyal yapıyla ülke yok oluşa doğru götürülmektedir. Halbuki ülkede üretim ve kalkınma hamlelerini geride bırakması fazla uzun bir zaman olmamasına rağmen alınan yol ve katledilen mesafeler sevindiriciydi. Şimdi sevindirici olmayan ise; ülkede adeta tüketim ile yok oluş birbirine sarılıp kenetlenmektedir. Tüketimle tarihsel yapımız, teorik birikimlerimiz ve geçmiş tecrübelerimiz gösteriyor ki suni zenginlik cazip hale getirilmektedir. Halk yok oluş rahatsızlığını ve sisteminin sıkıntılarını kendine dert edinmemesi için de ön hazırlıklar bütün hızıyla yapılmaktadır. Fotoğraf makinemizi başka bir manzaraya kaydırmadan medyanın bize gösterdiği fotoğraflar hep tüketim sisteminin cazip hale getirilişinin yansıtmaktadır. Ülkede halk; yok oluş yapıyı yadırgamaktadır ama yok olacak yapıyı yadırgarken sahipsizliğine de yanmaktadır.

img_0.2927001425889743.jpg



0
0
0.000
0 comments